top of page

RESVERATROL

Güncelleme tarihi: 28 Mar 2021

Anti-aging, Anti-kanserojen, Anti-diyabetik, Beyin Sağlığını Koruyucu

İlk olarak 1939’da Veatrum grandiflorumdan izole edilen resveratrol (trans – 3-4’,5 trihidroksistilben); ahududu, yaban mersini, üzüm gibi çeşitli meyvelerde bulunmaktadır. Yetiştirilen besinin pHı, ortam sıcaklığı gibi bir çok çevresel faktör resveratrolün seviyesini etkileyebilmektedir.

Japon Knotweed Polygonum Japonicum bitkisinde yüksek konsantrasyonlarda resveratrol bulunmaktayken (100 gramında 1 gram resveratrol); bu bitki Geleneksel Çin Tıbbı’nda çay olarak tüketilmektedir.

Yapılan çalışmalar sonucunda resveratrolün kolay metabolit olabildiği ve yüksek dozlarda resveratrol alınsa bile biyorarlılığının oldukça düşük olduğu saptanmıştır. Resveratrol gibi var olan diğer fitokimyasallar ile kullanımı biyoyararlılığını arttırabileceğini gösteren çalışmalar olsa da bazı çalışmalarda da diğer fitokimyasallar ile kullanılmasının vücutta yan etkilerinin olabileceğini bize göstermektedir.

Biyoyararlılığı bu denli düşük olmasına rağmen vücuttaki etkileri ise bir o kadar anlamlı olması resveratrol üzerinde yapılan çalışmaları zaman içinde arttırmıştır.

Çeşitli nedenler ile vücutta oluşan reaktif oksijen türlerini bir nevi süpürge görevi görerek süpürmesi, hücre yaşlanması üzerinde etkisi bulunan sirtuin metabolizmasını aktifleştirmesi, antioksidan ve anti-inflamatuar özelliğe sahip olması resveratrolün; diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, obezite gibi birçok metabolik sendrom hastalıkların tıbbi tedavisinde kullanılmasını sağlarken; kanser oluşumunu eğer oluşmuşsa ilerlemesini önlemesi, kanser hücrelerinin kemoterapiye daha duyarlı hale getirmesi aynı zamanda da damar yapısının yaşlanmasını geciktirmesi ve beyin sağlığını koruması ile de tıbbi tedavi yöntemleri arasında önemli bir yere sahip olmasını sağlamıştır. Bununla birlikte böbrek antioksidan enzimleri ve insülin sinyal yolu bileşenlerini iyileştirmesi ile renal inflamasyonu önlemektedir.

Fakat yine de resveratrolün kimde ne kadar hangi sıklıkla kullanılması gerektiğine dair kesin bir doz belirlenmemiş ve bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page